Diğer Haberler Son Dakika 

AHDE VEFA, MÜSLÜMANIN EN BELİRGİN ÖZELLİĞİDİR

       Ahde vefa; “sözünde durmak, verdiği sözlere bağlı kalmak, özü ve sözü doğru olmak” gibi anlamlara gelir. Ahde vefa, İslâm ahlâkının en önemli prensiplerinden biridir. Meariç suresinde, cennette ağırlanacak olanların vasıfları sıralanırken “Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler” (Meâric 32) ifadesi de zikredilmiştir. Vefa, Müslümanın en belirgin özelliklerinden biridir. Vefasızlık ise, fıtrata ters düşen bir huy ve münafıklık alametlerindendir.

       Kuran-ı Kerim,  “birine söz verme, taahhütte bulunma, anlaşma yapma” manalarında kullandığı ahdin önemi üzerinde ısrarla durmuştur. İster Allah’a, isterse kullara karşı verilmiş olsun; her vaat, insanı borçlu ve sorumlu kılar. İslam ahlakında bu sorumluluğun yerine getirilmesine “ahde vefa” denir.

         Ahde vefa, müminlerin en temel özelliğidir. Vefalı mümin, her zaman ve her şartta sözünde duran, verdiği sözün gereğini yerine getiren kimsedir. Gerçek mümin, başta Allah ve peygamberine karşı sorumluluklarını yerine getirir. Ardından insanlara verdiği sözleri yerine getirir. Söz verirken, bunun bir yükümlülük olduğunu bilir ve yerine getiremeyeceği sözleri vermez. Zira sözünde durmanın, ahde vefa göstermenin dünya ve ahiret kazanımları çok büyüktür. Aynı şekilde vefasızlık ve sadâkatsizliğin kaybı da korkunçtur. Vefasız insanların kol gezdiği şu dünyada vefakârlık her geçen gün daha da bir anlam ve değer kazanmaktadır.

       Vefalı olmayı söz ve davranışlarıyla bize öğreten Vefa Peygamberinin (s.a.s.), en çok okuduğu Kuran dualarından biri de şuydu: “Rabbimiz, hesabın görüleceği günde beni, ana-babamı ve müminleri bağışla!” (İbrahim 41).  

       Peygamberimiz, her şeyden önce Rabbine karşı vefalıydı. Cenâb-ı Hakk’a kulluk ve itaatten, sadakat ve teslimiyetten bir an olsun ayrılmadı. Bir defasında geceleri namaz kılmaktan dolayı ayaklarının şiştiğini gören Hz. Ayşe annemizin, “Ya Rasûlellah! Geçmiş ve gelecek bütün günahların bağışlandığı (bk. Fetih 2) halde, niçin böyle yapıyorsun?” diye sorması üzerine, Allah Rasûlü’nün verdiği cevap oldukça manidardır: “Ya Ayşe! Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” (Müslim).

       Allah Rasûlü, insanlara karşı da vefalıydı. Öyle vefalıydı ki, insanların dünyada ve ahirette huzura ermeleri için ömrü boyunca çırpınmıştı. Ailesine karşı da vefalıydı. Mekke’nin fethedileceği gün, çadırını Hz. Hatice validemizin kabrine yakın bir yere kurdurarak en zor zamanlarında kendisine destek olan eşine vefasını göstermişti.

       Hz. Peygamber, çevreye karşı da vefalıydı. “Kıyamet kopuyor olsa dahi elinizdeki fidanı dikin” buyurarak tabiata; “Bu dilsiz hayvanlar hakkında Allah’tan korkun” uyarısıyla hayvanlara; akıp giden nehirden abdest alırken dahi suyun israf edilmemesini emrederek, suya vefasını göstermişti.

       Rahmet Peygamberi, anne ve babaya vefa gösterilmesine ise, ayrı bir değer verirdi. Bir keresinde “Anne babamı ardımdan ağlar bırakıp sana geldim Ya Rasûlellah!” diyen bir gence;“Onların yanına geri dön ve ikisini de nasıl ağlattıysan, öylece güldür!” (Ebu Davud) uyarısında bulunmuştu.  

       Ahde vefa konusundaki titizliği, O’nun hayatının her evresinde görülür. Mesela peygamber olmadan önce, yaptığı bir alıverişte borçlanmış; borcunu ödeme zamanı ve yeri konusunda da anlaşmışlardı. O gün geldiğinde, Efendimiz anlaştıkları yere gitmiş ama alacaklı gelmemişti. Ertesi gün tekrar gitti; ancak adam yine gelmemişti. Üçüncü gün yine gittiğinde, alacaklı ile buluştu. Adam, iki günü de unuttuğunu söyleyerek özür diledi. Adam çok mahcuptu ama Efendimizi de çok sevmişti. Daha sonra peygamberlik ilân edildiğini ilk iman edenlerden biri oldu.

       Ahitle yemin arasında da fark vardır. Yemin bozulursa kefaret gerekir. Fakat ahitte bu yoktur. Ahdi bozmanın günahı kefaretle ortadan kalkmaz. Bu nedenle verilen her ahde, vefa göstermek gerekir. Bütün insanların, daha dünyaya gelmeden önce Allah’a verdikleri bir ahit vardır.

       Araf suresinin 172-173’üncü ayetlerinde bildirildiğine göre; anne karnında yaratılan her insanın ruhuna, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusu soruluyor. Orada ruh, “Evet, sen bizim Rabbimizsin” diye Allah’a cevap veriyor. Gâlû Bela” diye bildiğimiz bu ahit gereğince Allah’a inanmak, O’nun yüce ulûhiyeti için gerekli kulluk görevlerini yerine getirmek mecburiyetimiz vardır. 

        Her türlü söz ve eylemimizde, sadâkati esas alarak hareket edebilmeyi; sözümüzde durup ahdimize sadık kalarak emanete riayet edebilmeyi… Rabbim bizlere de nasip eylesin inşallah! Ahdine vefa gösterenlere selam olsun!

       (Yararlanılan Kaynaklar: TDV Kuran Yolu Tefsiri, Kamil Çakır-Ahde Vefa, Mehmet Şenlik-İslam, Ahlâkında Ahde Vefanın Önemi, Prof. Dr. Ali Akpınar-Vefayı Biz, Ondan Öğrendik, Diyanet Hutbe-Vefa O’nun Bize Mirasıdır)

       Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni

En son Haberler